Ana içeriğe atla

tahmiskahvesindentanitim



















Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte kapılarını yeni güne açan Tahmis Kahvesi, yılların eskitemediği yüzlere ev sahipliği yapıyor. Kahve içmek, nargile fokurdatmak ya da yarenlik etmek isteyenlerin mekanı olan Tahmis, “Mekteb-i irfan” tanımının da hakkını veriyor. Gün görmüş masaları, asma katı ve başka hiçbir yerde soluyamayacağınız havasıyla görülmesi farz olunan bu has mekanda içeceğiniz bol köpüklü bir menengiç kahvesi, damağınızda hoş bir tat bırakmanın ötesinde, hafızalarınızdan değil 40 yıl belki bir ömür silinmeyecek anılar katacak hayatınıza…





Keyifli sohbetlerin yapıldığı, memleket sorunlarının tartışıldığı, çaylar yudumlanırken tavla, okey ve kağıt oyunlarının oynandığı Tahmis Kahvesi, eski semt kahveleri gibi; giderek yaygınlaşan kafe kültürüne direnircesine dimdik ayakta kalma mücadelesi veriyor.



Kor olmuş, köz ateşte yapılan çayın yanı sıra, özel olarak yapılan menengiç kahvesi ile bir tutku haline gelen Tahmis Kahvesi, Türkiye’nin en güzel semt kahvehanelerinin tespiti için yapılan bir araştırma sonucunda; turist rehberleri, gezginler, gazeteciler, yazarlardan oluşan büyük jüri tarafından Türkiye’nin en gözde 10 kahvehanesi arasında yer aldı.



Gaziantep, Kozluca Mahallesi, eski buğday arasasının kuzeyinde yer alan Tahmis Kahvesi, Mevlevihane’ye gelir amaçlı yaptırılan dükkanlardan yalnızca bir tanesi. Gaziantep Şer’i Mahkeme Sicil kayıtları, 1635 tarihli vakfiyesi ve Mevlevihane’nin semahane kapısı üzerindeki 1638 tarihli Farsça kitabesinden “Ayıntab Sancak Beyi Türkmen Mustafa Ağa Bin Yusuf” tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor.



Tahmis’in kelime olarak kökeni Arapça. Osmanlıca’ya da buradan girmiş. Kelime anlamı, “kavrulmuş ve öğütülmüş kahve satan yer” demek. Tahmis’in sonu “sin” ile biterse, ateşte kızdırıp kavurma – kahve kavrulan yer – kahve satılan ye anlamına gelir. Eğer sonu “sat” ile biterse, “dövülmüş kahve satan yer” anlamında kullanılır.



Tahmis isminin Kurtuluş Savaşı öncesi, Antep’i işgal eden İngilizler tarafından verildiği konusunda bir söylenti var. İngilizler işgal günlerinde burada konaklamış ve İngiltere’deki “Theimes Nehri” ile bağlantı kurarak buraya kısaca “Tayms” demişler. Ancak, kahvehane müdavimlerinin anlatımlarına göre, kahvehanenin ismi ile İngilizler’in hiçbir bağlantısı yok. Burası işgalden önceki yıllarda da “Tahmis Kahvesi” olarak anılmaktaydı…





Kahvehane, kuruluşundan bugünü dek çok değişik insan topluluklarına ev sahipliği yapmış. Dönemin siyasi, ekonomik, eleştirel sohbetleri burada yapılmış, şairler tarafından “tahmis”ler yazılır, yaşanmış halk hikayelerinin en güzel örnekleri yine burada dinleyicileriyle buluşmuş. Belki de burayı diğerlerine göre ayrıcalıklı tutan, en büyük özelliği fiziksel dokusundan çok, tarihe yaptığı tanıklığı, edebiyatın, musikinin, karagöz gösteri sanatının en güzel örneklerinin sunulduğu mekan olmasıdır.





Tahmis Kahvesi uzun yıllar “Lokuslu Kahvehane”, “Tömbekici Kahvehanesi” olarak da anıldı. Cumhuriyet’in ilan edildiği yıllarda, Halkevi’nden sonra bilinen en büyük salon olması nedeniyle, toplantı salonu olarak da uzun yıllar bir çok olaya tanıklık etti. Yine, bazı kahvehane müdavimleri tarafından uzun yıllar dericilerin mezat salonu olarak da kullanıldığı anlatılanlar arasında. Ancak, kahvehanenin mezat salonu olduğuna dair hiçbir kaynakta doğrulayıcı bilgiye ulaşamadım. Hatta, mezat için getirilecek olan derinin yayacağı koku da düşünülürse, Tabakhane semtinde o yıllardaki “Alaha Kahvesi” ile burasının karıştırıldığını düşünüyorum. Kahvehanenin etrafındaki “zahireci” dükkanlarının bu bölgede yoğunlaşması ve köylünün ürününü buralarda satışa sunduğu da dikkate alınırsa, Tahmis Kahvesinin çok uzun yıllar bugünkü buğday borsasının görevini o yıllarda üstlendiğini söylemek pek de yanlış olmaz diye düşünüyorum.



Örneğin, H. 1277 yılında Antep, Halep valiliğine bağlı bir kaymakamlık iken, Battal Bey’in de bu kahvehaneye geldiği, tömbeki içtiği söylenir. Battal Bey için anlatılan bir de rivayet vardır. Arasa meydanından buğdayı çekip fiyatı yükseltmeye çalışan bir gurup esnafa karşı Battal Bey’in tutumu aradan geçen bunca zamanda dahi halen anlatılır. Battal bey elinde sopasıyla Tahmis Kahvesi’nin çapraz köşesinde bulunan dut ağacına vurarak, sözde dut ağacıyla konuşur. “Sabah gün ağarana kadar bu meydan senin boyunda buğday ile dolmaz ise, bu esnafın kafasıyla bu meydanı doldururum” diyerek, esnafa üstü kapalı bir gönderme yapar. Battal beyin sözleri etkili olur ve gerçekten sabah namazından önce arasa meydanında buğday kömmeleri öbek öbek dizilir. Tahmis Kahvesi’nin içinde bulunduğu meydan o yıllarda Antep’in nabzının attığı, kentin ekonomisinin yön bulduğu alandır.



Kahvehanenin 1640 – 1903 arası dönemde hangi amaçla kullanıldığına ilişkin sağlıklı bir bilgiye ulaşamadım. Ancak, 1903 yılındaki büyük arasa yangınından sonra burası, bir kahvehane olarak günümüze dek gelmiş. Bir asırlık yaşam hikayesinde bazı değişikliklere uğrasa da Tahmis, özünü korumayı başarmış.



Hikaye ve Karagöz; Tahmis’in olmazsa olmazları…



Kahvehanenin özellikle Ramazan aylarında farklı bir havaya büründüğü söylenir. Şuanda kullanılmayan kahvenin asma katı yani yazlık bölümü, ramazan aylarında ve özel günlerde musiki ve gösteri sanatlarına uzun yıllar ev sahipliği yapmış. Özellikle hikayeciler ve Karagöz ustaları, kahvehaneyle bütünleşmiş bir geleneğe dönüşmüşler.



Anlatılan o ki, hikayeciler anlatıma başlamadan önce, yüksek bir alana çıkar, ellerindeki kocaman bir değneği döşemeye vurup, sessizliği sağlarlardı. O yıllarda hikayecilerin kahvenin müşterisine etkisi de oldukça fazla olmuştur. İyi hikaye anlatıcıları hangi kahvede ise, o kahvenin müşterilerinin dolup taştığı söylenir. İyi bir hikayecinin de, isterse bir hikayeyi 30 – 40 gün dahi sürdürdüğü anlatılır. Hikayeciler, anlatıma “Bir varmış bir yokmuş…” ile başlar, “Her ne kadar sürç-ü lisan olduysa affola” diyerek hikayenin en heyecanlı yerinde, “Devamı yarın” der hikayenin kalanını bir sonraki güne bırakırlardı. O yıllarda, “Köroğlu”, “Zaloğlu” gibi hikayeler en çok beğenilen hikayelerin başında gelirdi. Gecenin sonunda ise, hikayeci ya da yardımcısı çay tepsisini eline alarak, anlatımın karşılığı olarak müşterilerin gönlünden koptuğu kadar para toplanırdı. En bilinen hikayecilerden “Bayram Arık”, “Kör İbo” ve “Çerkez Ali” aynı zamanda kahvenin sürekli müdavimlerindendi. Karagöz’de yine hikayeciler gibi kahvenin vazgeçilmez eğlencelerinden biriydi. Kış akşamları ve Ramazan aylarında iftar sonrası müşterilerin imsak vaktine kadar en büyük eğlencelerinin başında gelirdi. Kahvehane işletmecisi, dönemin ünlü Karagözcüleriyle kendi işyerinde çalışmaları için sözlü bir anlaşma yapar ve bu durum gerek gerek müşterilerine, gerekse kahve kahve dışındakilere duyurularak, kahvenin müşterisinin artması sağlanırdı. Gösteri ustası kahvelerin uygun gördüğü bir köşesine perdesini kurar ve gecenin belli saatlerinde gösteriye başlardı. Karagözcülere kahve sahibi tarafından bir ücret ödenmez, oyun sonrasında Karagözcü adına bir tepsi dolaştırılarak para toplanır ve emeğinin karşılığı ödenirdi. Ertesi günün programı kahvehane müşterileri dağılmadan duyurulur, müşterilerin genel istekleri doğrultusunda bir sonraki günün oyun akışı tespit olunurdu.



Geniş halk kitlelerine hitap eden Karagöz perdesi bir yandan komedi olarak güldürücü, öbür yandan toplumdaki düzensizlikleri, bunun nedenlerini, sonuçlarını yansıtan düşündürücü, eğitici bir işlev görürdü.



Gaziantepli Karagözcülerin en eskileri; Sakallı Ali, Antakyalı Çolak Halil, Tellal Oturakçı Vakkas, Büyük Reşit öbür adıyla (Kulağınoğlu Reşit), Cingan İbo, Demirci Ali, Kilisli Süleyman, Meriş Ali, Mehmet Parlaksoy, Tahsildar Mehmet Ekrem, Küçük Reşit ve Dökmeci Ali Usta”dır. Karagöz oyunlarını komedi ve dram olarak ayrıldığında, Vakkas, Büyük Reşit, Çolak Halil, Küçük Reşit komedi türünde, diğer sanatçılar ise drama türünde başarılı olmuşlardır.



Gaziantepli Karagözcülerin en eskisi ve diğerlerinin de ustası Sakallı Ali’dir. Cingan İbo ise, aynı zamanda hikayeci ve taklit kabiliyetine sahip bir sanatçı olarak tanınındı. Kilisli Halil’in ise çok güzel sese sahip olduğu, rol icabı türkü, şarkı ve gazellerle müşterilerine müzik ziyafeti çektiği söylenir.



Gaziantep’te karagöz oyunu oynatan belli başlı kahvelerin başında, Tahmis Kahvesi, Yüksek Kahve, Kavaf Pazarı’ndaki Çırçır Kahvesi ile Tabakhane’deki Dutlu Kahve gelir.



Gaziantep’te karagöz perdesinin sıkça kurulduğu yıllarda gerek Tahmis Kahvesi’nde, gerekse diğer kahvehane ve gösteri mekanlarında belli başlı şu oyunlar gösterilirdi: “Kanlı Kavak, Geyikli Server bey, Ferhat ile Şirin, Zavallı Avcı, Karagözün Evlenmesi, Karagözün Yoğurt Satması, Evlat Katili, Katil Kerime, Karagöz’ün Kitaplığı, Karagöz’ün Güreşi, Küp-ü Sahra, Kumarın Sonu, Karagöz’ün Tacirlik Etmesi, Karagöz’ün Arzuhalcılığı, Acem Muharebesi, Kardeş Hasreti, Esirci, Karagöz’ün Paraya Şarlop Çekmesi, Hacivat’ın Çebiş Olması, Karagöz’ün Ağalığı, Karagöz’ün Yarım Saatlik Beyliği, Karagöz Karısıyla Çatı Pınarı Başında, Bir Kız Gazeteye Evlenme İlanı Veriyor…” Oyunların adından konularını kestirmek güç olmasa gerek. Toplumsal meseleleri, bazen gülünç bazen acı sahneler halinde oraya koyan oyunlarla seyirci hem eğlenmekte, hem de verilen mesajdan ibret almaktaydı. Karagöz oyunu, sinema ve televizyon yaygınlaşıncaya de müşterilerin ilgiyle izledikleri bir eğlence türü olarak varlığını devam ettirdi.



Yukarıda anlattıklarım, kahvehanenin daha çok son yüz yıllık bölümlerinden bir esinti olarak nitelendirilebilir. Kahvenin bana göre incelenmesi gereken en büyük özelliği; Mevlevihane bütünselliği içerisinde yer almasıdır.





Müşteriler 50-60 yıllık

Tahmis Kahvesi’nin en önemli özelliklerinden bir tanesi de müşterilerinin uzun yıllar bu mekandan kopamaması. Müdavimlerin büyük bir bölümü 40 yıllık müşteri olma özelliğini taşırken, 50-60 yıllık müşterileri de oldukça fazla. Bazıları evlerinin ya da işyerlerinin yakınında olmasından dolayı bu kahvehaneye gelirken, zaman içinde ev ve işyerleri uzaklaşan müdavimler daha sonra da buradan kopamamış.



Kutlarlar, Ataylar, Mehmet Tüzün, Özkülekçiler, Koçumlar, Değirmenci Mehmet ve Nevres Fesli aileleri mensuplarının yanı sıra, Ömer Acıoğlu, Erdem Ocak, Zekeriya Tokatlıoğlu, Bayram Arık, Ekşi Mustafa, Ahmet Muhtar Ademoğlu’da bu kültürü yaşatanlardan bir kaçı.



Tıpkı müşterileri gibi, Tahmis Kahvesi’nin işletmecileri de devamlılık geleneğini sürdürüyor. Kahvehane, 1903 yılından bu yana kahvehane, üç kuşaktır Dedekurt ailesi tarafından işletiliyor. Şu anda işletmeci Bahattin Dedekurt, Tahmis Kahvesi’nin, kor olmuş, köz ateşte yapılan çayın yanı sarı özel olarak yaptıkları memengiç kahvesi ile bir tutku haline gelindiğini anlatarak şunları söylüyor: “Kahvehanemizi tercih etmelerinin bir nedeni de, tömbeki yani nargile. Tahmis aynı zamanda nargile tutkunlarının da mekanı. Tahmis’te çay-kahve ve nargile insana huzur verir.”



Bu güne kadar, “Baba evi”, “Zerda”, “Büyülü fener”, “Yabancı Damat”, “Güneş doğudan doğar” gibi bir çok televizyon dizisine mekan olan Tahmis, yolu Gaziantep’e düşenlerin, küçük de olsa bir mola vermeden geçmediği bir durak. Asırlık kahvenin gün görmüş masalarından birine oturup bölgeye has menengiç kahvenizi söyleyip, nargilenizi fokurdatma başladınız mı, çok geçmeden tarih de dile gelecektir…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

inönü caddesi iran pazarı

İRAN PAZARI SOKAGI

şehitler kervanı sözleri

28. Az Kaldı Zafere Rahmet yelleri esti kurak çöllerde Göz yaşı sevince dönüştü gözlerde Tek hükümran Allah’tır pak gönüllerde İslamın gür sedası yükseldi yine Zafere zafere az kaldı zafere Alinin kılıcı Hüseyinin elinde Savaşır meydanlarda az kaldı zafere Bahardır tomurcuk verdi bütün ağaçlar Lalelerle doldu tarlalar ve topraklar Kolları sıvamış korkmadan çalışanlar Ekilen biçilir bir hasat vaktinde Zafere zafere az kaldı zafere Alinin kılıcı Hüseynin elinde Savaşır meydanlarda az kaldı zafere Bugünkü meşakket yarın rahatlıktır Bugünkü esaret yarın azatlıktır Güneş ülkesinden biz gün ısmarladık Zülmün sonu İslamdır elbet yine Zafere zafere az kaldı zafere Ali’nin kılıcı Hüseyn’in elinde Savaşır meydanlarda az kaldı zafere Doğurdu umutlar evliyanın duası Mevlananın seması ve Yunusun aşkı Alinin kılıcı Hüseynin elinde Savaşır meydanlarda zafere az kaldı (Ş.K. 3/1) 29. Tarihe Kaydedildi Damarlarımızda gezen kanınız Gönüllere kazıldı adlarınız İslam için feda olan canınız Tarihe kayd edil

sehit molla şükrü muhittin

Bahar geldi Suruça açtı kandan gülleri Gecenin karanlığına ışık tuttu kanları Yola çıktı Suruçtan Şehidlerin kervanı Molla Şükrü, Muhyeddin davanın kurbanları İki yaprak döküldü iki damla kan düştü Kurumuş yapraklara bahar geldi can düştü Gecenin karanlığını yırttı kurşun sesleri Molla Şükrü, Muhyiddin bir yana cihan düştü. Suruç topraklarında kan düşünce gül açtı Dökülen her damla kan karanlığa nur saçtı Yola çıktı Suruçtan şehidlerin kervanı Molla Şükrü, Muhyiddin şehadete ulaştı. Bu yol yiğitler yolu geri kalsın ahmaklar Sanmasınlar ki saklar onları karanlıklar Öyle bir gün doğdu ki Suruç ufuklarında Molla Şükrü, Muhyiddin meydan okur korkaklara. Bu kanlı katilleri kanlarımız boğacak Hizbullahi dünyadan zalimleri kovacak Mazlum uyandı Suruçda eman yoktur zalime Molla Şükrü, Muhyiddin kanınız alınacak                                            ŞEHİDLERE SELAM OLSUN GÜNEYDOĞUDA MÜRTED ÖRGÜT(PKK) , TAĞUT VE MÜNAFIKLARIN ELLERİYLE ŞEHİD OLAN TÜM KARDEŞLERİMİZE SELAM OLSUN, TÜM