Ana içeriğe atla

GAZİANTEPTARİHİ

Paylaş
TARİHİ YERLER


GAZİANTEP KALESİ

Yuvarlak bir biçimde düzenlenmiş kalenin surları nın uzunluğu 1200 metredir. Duvarları büyük taşlarla örülmüş kalede 36 kule ve burç bulunmaktadır. Kulele rin dördü değişik dönemlerde farklı hükümdarlar tara fından yapılmıştır. Bugün kalenin içinde cami ve diğer yapıların kalıntıları vardır. Yeraltında büyük odalar ve çeşitli yönlere çıkan gizli geçitler bulunmaktadır. Kale nin dış surları restore edilmiştir.

Ne zaman yapıldığı bilinmemekle beraber bazı bö lümlerinin Hititler döneminde inşa edildiği sanılmakta dır. Kale ile ilgili söylenen efsanelerin birinde Ayni adında bir kızdan söz edilir. Kaleyi Ayni adındaki kız yaptırmaya başlar, parası yetmez. Ayni değerli yüzü ğünü satarak kalenin yapımını sürdürür. Kalenin yapı mı sırasında bir cenaze alayı görür. Bu törenden etki lenir. Yaşamın nasıl olsa sonu ölüm olacağını düşüne rek kaleyi yaptırmaktan vaz geçer. An cak başka bir kız tarafından kalenin yapımı tamamlanır. Bu nedenle kalenin adı Kale-i Fasus (yü zük) olarak anılır. 6. Yüzyılda Bizans imparatoru Jüs-tinyen zamanında büyük bir onarım gördüğü bilin mektedir. 1481 yılında Mısır Sultanı Kayıtbay zama
nında da onarımdan geçtiği bilinmektedir. Kalede yer alan kitabeden de anlaşıldığı üzere kale 1557'de Ka nuni Sultan Süleyman döneminde yeniden onarılmıştır.

DÜLÜK

Gaziantep'in 10 kilometre kuzeyinde bugünkü Dülük Köyü civarındadır. Roma döneminden kalma kaya ve yeraltı mezarları, anıt mezarlar ve çeşitli kalıntılar bulunmaktadır.
Dülük, Hititlerden Romalılara kadarki dönemde önemli bir din merkezidir. Hititlerin önemli tanrılarından Teşhup'un Baal Tapınağı Dülük'te bulunmaktadır. Burada yaşayan tüm toplumlar için de dinsel önemini sürdürmüştür. Bölgede yapılan kazılarda çeşitli dönemlere ait arkeolojik kalıntılar bulunmuş ve çalışmalar sürmektedir.

Ayrıca Cumhuriyet döneminde ağaçlandırma çalışmaları yapılan Dülük artık Dülük ormanları ismiyle de anılmakta ve burası halk tarafından piknik alanı olarak kullanılmaktadır.

YESEMEK (AÇIK HAVA HEYKEL ATÖLYESİ)

İslahiye ilçesinin Yesemek Köyü'nün güneydoğusun daki yamacın üzerinde bulunmaktadır. Bu bölgede bu gün üç yüzden fazla yontu taslağı bulunmaktadır. Bu taslaklar sfenks, aslan, dağ tanrıları, çeşitli yaratıklar ve mimari çalışmalardan oluşmaktadır.

Yesemek dünyanın bilinen ilk açık hava heykel atölyesidir. Hitit hükümdarı Suppilluma döneminde (MÖ. 1375 - 1 335) faaliyete geçtiği sanılmaktadır. Hitit devleti gücünü kaybedince atölye de kapanmıştır.

M.Ö. 9, yüzyıl da kurulan Geç Hitit Devleti dö neminde atölye yeniden faali yete geçer. M.Ö. 8. yüzyı lın sonlarında bölgenin Asurların eline geçmesinden sonra atölyedeki çalışmalar tümüyle durmuştur.

BELKIS (ZEUGMA)

Nizip ilçesine 10 kilometre uzaklıkta bulunan Fırat nehri kıyısındaki Belkıs Köyü sınırları içindedir. Fakat ne yazık ki bu çok değerli tarih hazinesi Birecik Barajı suları altında kalacaktır. Belkıs M.Ö. 1. yüzyılda Koma gene Krallığının dört büyük kentin den biridir. Belkıs'ta Helenistik, Bizans ve Roma dönemine ait birçok kalıntı bulunmuştur ve Gaziantep müzesinde sergilenmektedir.
RUMKALE

Yavuzeli ilçesinin Kasab köyü sınırları içerisinde yer almaktadır. Fırat nehri ile Merzimen Çayı'nın birleştiği sarp kayalardan kurulu bir tepenin üzerinde yer al maktadır.
Kale kullanılmayacak kadar harap ve bakımsız durumdadır. Kalenin sekiz burcu ve tek girişi vardır. Giriş yolu üzerinde 51 adet kule bulunur. Görkemli yapısının yanında yörenin doğal güzelliklerini yansıtması bakımından da önemlidir.

Antik dönemdeki adı Hromgla olan Rumkale; Asur, Med, Pers , Roma ve Arap egemenliği altında yaşamış önemli bir merkezdir. Ayrıca İsa'nın havarilerinden Yohenna'nın Roma döneminde burada yaşadığı, İn cil'in müsveddelerinin bir süre burada saklandığına inanılmaktadır. Bu nedenle Hıristiyanlar açısından kut sal bir yerdir. Haçlı Seferleri sırasında Haçlıların kurduğu Urfa kontluğunun bir garnizonu olmuş, 1292 yılında Müslüman topluluklar tarafından bu egemenliğe son verilmiştir.

TİLBAŞAR KALESİ

Oğuzeli ilçesinin Gündoğan Köyü sınırları içinde yer almaktadır. Anadolu'nun sayılı büyük höyüklerin den olan Tilbaşar Kalesi'nden günümüze yıkılmış duvar kalıntıları ve toprağa karışmış surları kalmıştır.

Tarihi milattan önce 3000 yılına kadar uzanmak tadır. Tunç çağlarından beri yerleşim birimi olarak kullanılmaktadır. Haçlı seferleri sırasında çevresine hakimiyeti nedeniyle kale yeniden canlandırılmış, şehrin et rafına surlar çevrilmiştir.

Günümüzde yapılan arkeolojik kazılarda Tunç Çağı, Bizans, Eyyubi ve Haçlı dönemlerine ait kalıntılar ortaya çıkarılmıştır.

KARKAMIŞ

Karkamış ilçesinin Suriye sınırında olan bölgede bir antik kent bulunmaktadır. Karkamış harabelerinin bir bölümü Türkiye sınırlarında bir bölümü de Suriye sınırları içindedir. İç kale ve şehir ülkemiz sınırları içinde bulunmaktadır.

Bugün İç ve dış şehir surlarının, tapınak ve hilani evlerin kalıntıları bulunmaktadır. Geçmiş dönemlerde yapılan kazılarda çıkarılan birçok tarihi eser dünyanın önemli müzelerini süslemektedir.

Mezopotomya-Mısır-Anadolu arasında ulaşım yollarının kavşağında bulunması tarihin her döneminde Karkamış'ın önemli bir yerleşim merkezi olmasını sağlamıştır.

SAKÇAGÖZÜ

Gaziantep - Adana karayolu üzerindedir. Antik kent, Sakçagözü Köyü'nün üç kilometre kuzeyindedir. Bu antik kentin Geç Hitit döneminde önemli yerleşim merkezlerinden biri olduğu sanılmaktadır.

Yapılan kazılarda Hitit dönemine ait yapılar, kenti çevreleyen surlar, saray kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Burada bulunan çeşitli tarihi eserler ülkemizin önemli müzelerinde sergilenmektedir.

TİLMEN HÖYÜK

İslahiye ilçesi civarında eski bir yerleşim yeridir.
Tilmen Höyük'ün bulunduğu yerde MÖ. 3000 yıllarının sonlarına doğru büyük bir kentin bulunduğu sanılmaktadır. Yine Tilmen Höyük'ün Yahmad Kralığı'na bağlı bir prenslik olduğunu tarihçiler belirtmektedirler. Eski Mezopotamya, Suriye ve Anadolu kültürlerinden izlere rastlanmaktadır.

ZİNCİRLİ HÖYÜK

İslahiye'nin Zincirli Köyü'nde bulunan höyük Tunç çağından Romalılara kadar olan dönemde yerleşim merkezi olmuştur.

Yapılan kazılarda kent dokusunun daire biçiminde sağlam surlarla çevrili olduğu ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca tapınak ve saraylara ait çeşitli kalıntılar bulunmuştur.

Esenbek Harabeleri Halk arasında "Gavur Öreni" olarak da bilinmektedir. Küçük Kızıl Hisar Köyü'nden başlayarak genişleyen bir vadi biçiminde Gaziantep'in bütün güneyini kaplar.
Bu alanda bulunan Karapınar, Kahveli, Delikpınar, Gazgözpınarı ve Esenbek pınarı Romalılar tarafından yapılan kanallarla bölgeye getirilmiş suyun kaynaklarıdır. Esenbek kentinin bir deprem sonucu yıkıldığı sanılmaktadır.

24 metre yüksekliğindeki höyüğün kuzeydoğusunda 8 metre yüksekliğinde, merdivenle çıkılan kuleler vardır. Höyükte birçok antik kalıntı bulunmuştur. GAZİANTEB ADININ KAYNAGI

Gaziantep ilinin yerleştiği coğrafi alanın, ilk uygarlıkların doğup geliştiği Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunması, ayrıca güneyden ve Akdeniz'den gelip doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu ilin tarihinin çok renkli olmasını sağlamış, dolayısıyla tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur. Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunması, Gaziantep'in önemini artırmış ve canlılığının sürekli olmasını sağlamıştır.

Gaziantep tarihinin devreleri Paleolitik, Kalkolitik, Neolitik dönemler, Tunç Çağı, Hitit, Med, Asur, Pers, İskender, Selökidler, Roma ve Bizans, İslam ve Türk devirleri olarak sıralanabilir. Bu dönemlerin izlerini günümüzde açık bir şekilde görmek mümkündür.
Gaziantep yöresinde adı bilinen ilk yerleşim merkezi, Dolike ( Doliche - Dolikhe ) şehridir. Gaziantep'in 10 km. kuzeyinde, Dülük köyü yakınlarındaki bu yerleşim yerinin adı, Bizans kaynaklarında Diba ( Daluk ) olarak geçmektedir. Dülük adının da bu sözcükten kaynaklandığı belirtilmektedir.
Şehir, Cumhuriyet öncesi yıllara kadar Ayıntap ( Ayıntab ) adıyla anıla gelmiştir. Bu adın benzerine ilk kez Haçlı Seferlerine ilişkin kroniklerde rastlanmaktadır. Urfalı Mateos ve Papaz Griro'nun, 1124 – 1155 yılları arasındaki seferlerde, Arapların Ayıntab adını verdikleri şehirden Hantap ( Hamptan ) diye söz ettiği anlatılmaktadır. Arapça “ parlak pınar ” anlamına gelen Ayıntab, Ermeni kaynaklarında Anthapt olarak geçer. Gaziantepli tarihçi Bedrüddin AYNİ'nin ifadesiyle Antep'in eski adı “Kala-i Füsus”dur. Kala-i Füsus “Yüzük Kalesi” demektir. Bedrüddin AYNİ'ye izafe edilen rivayete göre buranın kötü bir hakimi varmış. Birçok uygunsuz işler yaptıktan sonra ettiklerine pişman olmuş ve tövbe etmiştir. Adı Ayni olduğundan, halk “Ayni tövbe etti” demiştir. Bundan ötürü şehrin adı “Ayni Tövbe” Aynitap olarak kalmıştır.

Bir diğer rivayette ise; AYINTAP adını, suyunun güzelliğinden ve bolluğundan dolayı aldığı söylenmektedir. Zira, “ayın”; pınar, kaynak, suyun gözü anlamına gelmektedir. Dolayısıyla “tab”; güzel pınar ve güzel kaynak manasını ifade etmektedir. Yine ayrıca “Ayıntap” adındaki, “tab” ; güç ve takat anlamına gelmektedir. Şehre suyunun bolluğundan dolayı da bu ismin verildiği söylenmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

inönü caddesi iran pazarı

İRAN PAZARI SOKAGI

şehitler kervanı sözleri

28. Az Kaldı Zafere Rahmet yelleri esti kurak çöllerde Göz yaşı sevince dönüştü gözlerde Tek hükümran Allah’tır pak gönüllerde İslamın gür sedası yükseldi yine Zafere zafere az kaldı zafere Alinin kılıcı Hüseyinin elinde Savaşır meydanlarda az kaldı zafere Bahardır tomurcuk verdi bütün ağaçlar Lalelerle doldu tarlalar ve topraklar Kolları sıvamış korkmadan çalışanlar Ekilen biçilir bir hasat vaktinde Zafere zafere az kaldı zafere Alinin kılıcı Hüseynin elinde Savaşır meydanlarda az kaldı zafere Bugünkü meşakket yarın rahatlıktır Bugünkü esaret yarın azatlıktır Güneş ülkesinden biz gün ısmarladık Zülmün sonu İslamdır elbet yine Zafere zafere az kaldı zafere Ali’nin kılıcı Hüseyn’in elinde Savaşır meydanlarda az kaldı zafere Doğurdu umutlar evliyanın duası Mevlananın seması ve Yunusun aşkı Alinin kılıcı Hüseynin elinde Savaşır meydanlarda zafere az kaldı (Ş.K. 3/1) 29. Tarihe Kaydedildi Damarlarımızda gezen kanınız Gönüllere kazıldı adlarınız İslam için feda olan canınız Tarihe kayd edil

sehit molla şükrü muhittin

Bahar geldi Suruça açtı kandan gülleri Gecenin karanlığına ışık tuttu kanları Yola çıktı Suruçtan Şehidlerin kervanı Molla Şükrü, Muhyeddin davanın kurbanları İki yaprak döküldü iki damla kan düştü Kurumuş yapraklara bahar geldi can düştü Gecenin karanlığını yırttı kurşun sesleri Molla Şükrü, Muhyiddin bir yana cihan düştü. Suruç topraklarında kan düşünce gül açtı Dökülen her damla kan karanlığa nur saçtı Yola çıktı Suruçtan şehidlerin kervanı Molla Şükrü, Muhyiddin şehadete ulaştı. Bu yol yiğitler yolu geri kalsın ahmaklar Sanmasınlar ki saklar onları karanlıklar Öyle bir gün doğdu ki Suruç ufuklarında Molla Şükrü, Muhyiddin meydan okur korkaklara. Bu kanlı katilleri kanlarımız boğacak Hizbullahi dünyadan zalimleri kovacak Mazlum uyandı Suruçda eman yoktur zalime Molla Şükrü, Muhyiddin kanınız alınacak                                            ŞEHİDLERE SELAM OLSUN GÜNEYDOĞUDA MÜRTED ÖRGÜT(PKK) , TAĞUT VE MÜNAFIKLARIN ELLERİYLE ŞEHİD OLAN TÜM KARDEŞLERİMİZE SELAM OLSUN, TÜM