Ana içeriğe atla

antepagzi

ANTEP AGZI


Gaziantep`in kendine özgü bir konuşma tarzi vardir. Bazi cümleleri insani derin derin düşündürür ve dinleyene bir mesaj verilmek istenir. Bu deyimler, konuşmalar ve Gaziantep Ağzının en güzel örneklerini Rahmetli Ünlü Dil Bilimcimiz Ömer Asım Aksoy` un Gaziantep Ağzı isimli eserinde toplanmıştır. Her Gazianteplinin bu eseri edinmesi ve okuması gerektiğine inanıyor ve bazı örnekler sunuyoruz:





--------------------------------------------------------------------------------

- Ye köteği, ver ceremeyi ben arkanda duruyom,



- Et diye kaptım balcan börkü çıktı,





- Ne yer ne yedirir, tükürür murdar eder,





- Avrat malı kapı mandalı,





- Yola çıkan yol alır, erken evlenen döl alır,





- Bıyığın uzunsa borazan çal,





- İt iti yemiş kuyruğuna gelince bizim it demiş,





- Kudurasında etine düşesin,





- Kırkından sonra azana defar olmaz,





- Gönül istemedik aş, ya karın ağrıtır ya baş,





- Bitli baklanın kör alıcısı olur,





- Ata dost gibi bakıp, düşman gibi binmeli,





- Toprak diye avuçladığın altın olsun,





- Yurdun yuvan dağılsın,





- Oğlan olsun, deli olsun, ekmek olsun, kuru olsun,





- Paranın gittiğine bakma, işinin bittiğine bak,





- Parası olanın, balı Bağdat`tan gelir,





- Sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa,





- Babanın sinine nur yağa,





- Allah sana dünyada tad aldırmaya,





- Canından, ciğerinden bulasın,



Fonetik bakımdan Gaziantep ağzıyla İstanbul ağzı arasındaki farklar incelendiği zaman görülür ki,

Gaziantep ağzında:

1.Alfabemizdeki harflerle gösterilemeyen sesler vardır.

2. Genel dil fonemleri birçok değişimlere uğrar.

3. Bazen bir sesli (vokal) yerine başka bir sesli kullanılır.

4. Bazen bir sessiz (konson ) yerine başka bir sessiz kullanılır.

5. Bazı sessizler sertleşir.

6. Bazen sert sessizler yumuşar.

7. Bazen bir sessiz iki katlanır.

8. Bazen fonemler yer değiştirirler.

9. Bazen fazla bir fonem bulunur.

10. Bazen fonemler düşer.

11. Bazen düşen fonemler yerinde uzun sesler meydana gelir.

12. Bazen birkaç değişme birlikte olur.

13. «Y» fonemi kendisinden evvel ve sonraki bazı sesleri değiştirir.

14. Birkaç türlü söylenen kelimeler vardır.

15. Büyük ses uyumu daha çok kökleşmiştir.

16. Küçük ses uyumu daha çok kökleşmiştir.

17. Vurguda bazı özelliklere rastlanır.

18. Bir kurala bağlanmayacak kadar dağınık fonetik değişmeler vardır.



SESLERDE DEĞİŞMELER



Gaziantep telaffuzu, her zaman İstanbul telaffuzuna aykırı değildir. Fakat bu ağızda, alfabemizdeki harflerle gösterilen bütün seslerin değişmeye uğradığına dair örnekler bulunur. Seslerden bir kısmı, Gaziantep telaffuzunda daha çok değişmeye uğrar. Bazı seslerde ise bu değişme daha az olur.



a- Bayat : boyat

b- Bahane : mahana

c- Kurcalamak : kurdalamak

ç- Çorak : şorak

d- Dut ağacı : tut ağacı

e- Yemek : yimek

f- Ufak : uvak

g- Gırtlak : hırtlak

ğ- Değil : del

h- Hıyar : hıyar

ı- Sıpa : sıpa

i- Çim : çem

j- Jandarma : cenderme

k- Kar : gar

l- Lezzet : nezzet

m-Komşu : konşu

n- Nem : lem

o- Kova : kuva

ö- Çözmek : çezmek

p- Paytak : maytak

r- Kerpeten : kelpeten

s- Sikke : zigge

ş- Şalgam : çelem

t- Tırmalamak : cımalamak

u- Dokunmak : dohanmak

ü- Küfe : kufa

v- Oklava : oklağa

y- Tüy : tüv

z- Yüzük : yüssük



İSİMLER



Gaziantep`te başka bölgelerde pek rastlanmayan yerli bazı şahıs adları vardır.



Erkek şahıs adlarından örnekler:

Bozan, Höggeş, Höggülü, Şıhlı, Ballı, Duran, Hanifi, Muslu, Nahsen, Apo, Abdo…



Kadın adlarından örnekler:

Penbe, Habba, Yumma, Güldene, Hamma, Hamha, Beşire, Döne, Döndü…



Hem erkeğe hem kadına mahsus adlar :

Durdu, Güllü…



Hiç kullanılmayan adlar:

Satılmış, Hösmen, İkbal, Seher, Kezban, Karma, Sarma…



GAZİANTEP AĞZI VE ARAPÇA



Halkı tamamı ile Türk olan ve incelenebilen en eski asırlardan beri daima Türkçe konuşmuş olduğu görülen Gaziantep`te ve çevresinde Arapça konuşan bir tek yerliye rastlanmaz. Konuşmak şöyle dursun, Arapça öğrenmiş olanda yok denecek kadar azdır. Bu hal asırlarca evvel yine böyleydi. Halbuki yanı başımızda halkı Arapça konuşan Suriye vardır. Şimdiki hududa göre Gaziantep topraklarının bittiği yerde Suriye toprakları başlar. (Suriye toprakları içinde bugünde Türkçe konuşan birçok Türk köyleri bulunduğu unutulmamalıdır.) Fakat yirmi yedi sene evvel bu sınır da yoktu. Suriye Osmanlı İmparatorluığu içinde idi. Hatta o zamanki idare teşkilatına göre Halep, -ki Arapça konuşur- vilayet merkezi idi ve Gaziantep bir kaza merkezi olarak bu vilayete bağlı bulunuyordu. Aralarında Kilis`ten geçen 120 kilometrelik bir şose ve daha kısa başka hayvan yolları vardı. Ticari münasebetleri gayet genişti.



Coğrafi hudutlarla ayrılsalar bile komşu iki toprak halkı arasında siyasi, iktisadi, içtimai, ilmi münasebetler gibi dil alışverişi de olur. Bu iki bölge ise birçok bağlarla asırlarca sıkı surette bağlı kalmışlardı. Bu sebeple, türlü bakımlardan birbirine tesir yapmış olacaklarını herkes kolayca kabul eder. Ve yine bu sebepledir ki Gaziantep`i görmemiş olanlar orada Arapça konuşan birçok kimseler bulunduğunu yahut Gaziantep ağzının Arapça dil unsurlarıyla dolu olduğunu sanırlar.



GAZİANTEP HALKI AĞZINDAN PARÇALAR



İKİ KAYNANA ARASINDA:

- Gerili serili gassın şimdiki gelinler. Ne iş biliyler, ne aş. Biz kaynanamızın urgu sura kül turap olurduk.

- Bizinki bi küfde edip urguna gömey. Ben payıma olan doran avrada şiş çahıla. Kle bu olanar nen avrat azlı oluylar ? Gelinin eteni bi nal söledim, iki nal söledim, bakdım dinnemey, ipini üsdüne addım.

- Ben beni gaynna sandım da öten kele gelin dedim kak acı bi hedik vurda allebene gedek dedim. Ne dese benin bacım “ba sahreyn gere yok.Gönün isteyse sen get.

- Bi şeyi yapma dedin mi angeslek yapar.



İKİ KAYNANA ARASINDA

- Gerili serili kalsın şimdiki gelinler, ne iş biliyorlar, ne aş. Biz kaynanamızın önü sıra kul kurban olurduk.

- Bizimki bir köfte yapıp önümüze koymuyor. Kendi hesabıma, oğlan doğuran kadına şiş çakılsın. Ayol bu oğlanlar neden kadın ağızlı (kadın ağzına bakan)oluyorlar; gelinin yaptığını bir defa söyledim, iki defa söyledim, baktım dinlemiyor, ipini üstüne attım.(Vazgeçip kendi haline terk ettim.)

- Kendimi kaynana sandım da geçen gün “Ayol gelin dedim, kalk azıcık bir hedik(buğday) pişir de Alleben`e (bir gezinti yeri) gidelim.” Dedim. Ne dese beğenirsin kardeş?:Bana senin gezmenin gereği yok. Gönlün istiyorsa sen git.

- Bir şey yapma dedin mi kasten aksini yapar.



GAZİANTEP AĞZINDAN DERLEMELER



- Aba altından değnek göstermek : Üstü kapalı sözlerle korku vermek, karşısındakine büyük bir zarar vereceğini dolayısıyla anlatmak.

- Abaza kağıt şeşhane möhür : Güzel kağıt üzerinde gösterişli mühür. (Abaza : Kafkasyada yaşıyan bir kavimdir. Beyaz tenli ve yakışıklı olurlar. Abaza kağıt, parlak güzel kağıt demek olacaktır.

- Acık Bucuk : Fena, karışık, okunmaz yazının vasfı; kargacık burgacık. (Bazen bu sözü çocuklar “acık bucuk şeytan cücük” şeklindede söylerler.)

- Acından karnı kurlar, başında nergis parlar : Fakir olduğu halde süste ve lükste zenginlerden geri kalmıyan kimseler hakkında..

- Aç alavan : Aç açına aç ve perişan olarak.

- Adam sandık eşeği, altına açtık döşeği; baktık adam değilmiş, altından çektik döşeği : İlkin değeri var sanılarak saygı gösterilen, sonra insan olmadığı anlaşıldığından artık yüz verilmeyen kimse hakkında.

- Berberliği benim başımda belliyor : Yeni başladığı çalışma alanında ilk tecrübeyi benim işim üzerinde yapıyor.

- Bıldır ölmüş bir eşek gelin bu yıl ağlaşak : Arasından zaman geçmiş ve acısı unutulmuş bir haldir. O kadar önemlide değil. Buna şimdi acımanın yeri var mı?





Ömer Asım Aksoy



Gaziantep Ağzı Kitabından



GAZİANTEP AĞZINDAN DERLEMELER;



Aba altından değnek göstermek : Üstü kapalı sözlerle korku vermek, karşısındakine büyük bir zarar vereceğini dolayısıyla anlatmak.



Abaza kağıt, şeşhane möhür : Güzel kağıt üzerinde gösterişli mühür.



Acıdan karnı kurlar, başında nergis parlar : Fakir olduğu halde süste ve lükste zenginlerden geri kalmayan kimseler hakkında.



Adı kulağına değmiş : Şöhreti etrafa yayılmış.



Ağır canlı : Hantal, hareketi ağır ve yavaş.



Ağzında ayran durmaz olmak : Çok bitkin bir hale gelmek.



Ağzını döşürmek : Terbiyeye uymayan sözler söylemekten vazgeçmek.



Aklı yılık : Aklı az kaçıkça, tahtası eksik.



Alnına gün doğmak : İyi bir güne kavuşmak, bahtı açılmak, istediğine erişmek.



Anamın aşı, tandırımın başı : Burası yurdum yuvam, rahat ettiğim yerdir.



Anbel beter : Daha ziyade, daha beter.



Baş ağır, kulak sağır : Konuşulanı işitmez, söyleneni anlamaz.



Bargın badaşık mı? : Kalbin ona mı bağlı? Ondan ayrılamaz mısın?



Başı göl, ayağı sel : Başı boş istediği gibi gezip dolaşıyor.



Başına buturamak : Kendi başını yemek için taşkınlık etmek, kudurmak.



Baş kahıncı : Bir kimsenin başkası tarafından “Vaktiyle sen şöyle yapmıştın” diye utandırılmasına ve rahatsız edilmesine sebep olan şey.



Beli berk olmak : Güvenmek, emin olmak. Sonucu sağlam görmek.



Bıroh çağırmak : Meydan okumak.



Bir dahra vakti, bir mahra vakti Urum, Şam bir olur : Bir budama zamanında, bir de üzüm kesme zamanında gece gündüz bir olur. Bu yel böyle eser, bu yengeç de böyle kısarsa..



Zaman ve ahval böyle fena ve aksi gittikçe.. : Canı teze. Az ağrıya, küçük sıkıntıya şakaya dayanamayan



Cenah geçinmek : Zıt gitmek, geçinemeyip çekişmek.



Cin cücüğü gibi çığırmak : Çocuklar, ince ve yüksek sesle bağırmak.



Çapıt çirişi mi ?: O kadar çabuk bitecek bir iş değil.



Çok görmüş, çoban oynatmış : Çok bilmiş, feleğin çemberinden geçmiş, kurnaz, kalleş kimse.



Çirtim çirtim çirtinmek : Çok süslenip püslenmek.



Dağ dayısı, tavşan ammisi : Bildiği gördüğü hısımı akrabası çok.



Daldan eğme mi? Kökten sürme mi? : Sonradan mı bu hali kazanmıştır. İleriden berimi ve aslında mı böyledir.



Direzin sökmek : İki yer arasında devamlı gidip gelmek, mekik dokumak.



Düğüm çalmak : Düğümlemek, düğüm yapmak.



Elden ayrıksı : Elaleme benzemez şekilde.



Eli udumlu : Eli hünerli, eli işe yatar yakışır.



Er günüzken : Akşam karanlığı basmadan.



Et deyi kaptın balcan börkü çıktı : Değerli önemli sanarak ilgilendin, sonunda değersiz bayağı olduğunu anladın.



Gafılın kadaya uğramak : Hiçbir şeyden haberi yokken, ansızın bir belaya, bir iftiraya uğramak.



Gıcı gibi : Çok ufak. Gıcı gibi kar, gıcı gibi yazı.



Gidişmiyen yerini kaşımak : Para harcayıp yapılması gerek olmayan bir iş yapmak.



Hazırcaya hamıt : Kendisi çalışmadan başkasının çalışıp meydana getirdiğinden faydalanmak isteyen.



Haşılı yumuşak işi mi kalıyor : Biraz ayrılmasıyla ziyan olacak bir işi yok ya.



Hedede sedede geçmemek : Makbule geçmemek.



Himi bir : Maksat ve amaçları bir.



Ingılı mış, berk yapış : Ağır ağır ve gönülsüz şekilde yürüyen iş yapan kimsenin halini anlatmak için kullanılır.



İşmar avarası : Harekete geçmek için küçük bir işaret bekleyen.



Kabaklamayı yiyen gerdeğe girsin : İşin faydasını kim gördüyse sıkıntıya da o katlansın.



Karrah etmek : İstediği şeyi çok vererek bir kimseyi bolluk içinde bırakmak.



Kepir hış yatmak : Bir aradaki bir çok kimselerin hastalanarak hep beraber yatması.



Lorunu peynirini görmemek : Faydalı ve değerli bir adam olduğu söylenen kimsenin faydasını veya değerini belirtecek bir işini görmemek.



Mahana şahana : Bahane filan.



Mamuru mest etmek : Noksanını koymamak, çok güzel iş yapmak.



Marda bazar : Ölçmeden ve ayrı ayrı fiyat biçmeden , toptan bir fiyatla. Götürü.



Mercimeği yanın yuvarlamak : Suyu yokuşuna akıtmak.



Nazlı hanımın büzme çarığı : Çok nazlanan ve her şeyden çarçabuk alınan kimseler hakkında söylenir.



Ne deve yürüsün, ne çan seslensin : Ortalığı gürültüye verecek şekilde hareket etmeyelim ki bundan doğabilecek olaylara yer kalmasın.



Ne has? : Neden acaba ? Nasıl oldu da?



Ne ölü görmüş ağlamış, ne düğün görmüş oynamış : Yol yordam bilmez. Dünyadan habersiz yaşamış.



Ortalığı tahne pekmez etmek : Ortalığı karmakarışık etmek.



Okta sapanda durmamak : Çok yaramaz ele avuca sığmaz.



Öğünme çördük, seni de gördük : Öğünüyorsun ama, ne mal olduğunu daha evvel tecrübe ettik.



Öksüz öldü, kanı sındı : Sebep ortadan kalktığından aradaki hısımlık, yahut ortaklık dostluk da sona erdi.



Ölüsü gününde, tavuğu pininde : İşin vakti ve tavı iken.



Övünü tayını bellisiz : Vakitli vakitsiz rast gele yemek yiyen.



Özü dövmemek : Eli varmamak, kıyamamak.



Pabucuna taş kaçmak : Rahatını bozacak bir olay ortaya çıkması.



Paran börgünü (böğrünü) mü deliyor? : Sanki çok paran varda telef edecek yer mi arıyorsun?



Peştamal ıslandı : Bu işe bulaşılmak istenmiyordu. Fakat bulaşıldı, olacak oldu. Artık çekingen durmanın manası kalmadı.



Pisik de kavurga çiğniyor : O aciz de böyle önemli, başından büyük işlere karışıyor.



Sadakayı saraydan çıkarmamak : Bir kimsenin elinde olan karlı bir işi, başkalarına kaçırmayıp, kendi yakınlarını faydalandırması.



Safra sındırmak : Hafif bir kahvaltı etmek, açlığı azıcık giderecek bir şey yemek.



Sandıktaki sırtına sepetteki boğazına : Hiçbir şey arttırıp ayırıp bir tarafa koyamaz, ne kazanmışsa neyi varsa hepsini yer, giyer.



Say say da yerine taş koy : Filan kimsede şu kadar alacağım var, diye hesap ediyorsun. Bil ki eline bir şey geçmeyecek.



Sen ekilirken ben göcektim : Beni atlamak istiyorsun ama ben senden daha kurnazım.Biz kaçın kurasıyız?



Sıçra nalın parlasın : Ne fenalık yapabilirsen yap. Elinden geleni geri koyma.



Sırısı mı soyuluyor? : Güzelliğine ve yaldızına zarar gelmez ya!



Suhra savan : Baştan savma uydurma iş.



Südüne, halibine : Sütüne vicdanına, soyluluğuna havale ediyorum.



Süt hırası : Bebek iken anne sütünü uzun zaman veya bol ememediğinden cılız kalmış çocuk.



Süyükten yitmek : Sonucu şüpheli ve hatta tehlikeli bir iş için başkasını öne sürüp seyrine bakmak.



Tarma taht : Harap ve pejmurde bir halde.



Tas yitmiş (yitti), curunu başına kaldır : Ortalık karma karışık bir hale geldi. Kimsenin kimseden veya işten haberi yok. Usul düzen kalmadı.



Taş ergisi : Çok inatçı, sözünden ve yanlış fikrinden vazgeçirilemeyen kimse.



Tat dışlık vermemek : Rahat huzur yüzü göstermemek.



Tavşan yamaca geçti : İş işten geçti. Fırsat elden gitti. Düşman yenilmez hale geldi.



Tok karnına dokuz topak küfte : Çiğ köfteyi yemeye tokluk engel olamaz.İnsan tok da olsa dokuz topak yer.(topak: yumruk büyüklüğünde sıkım)



Tölebine gelmek : Bir kimse için uygun duruma gelmek, duruşu bakımından tutmasına kullanmasına uygun olmak.



Umdum umdum, geri yumdum : Bu güzel şeyden elime geçer diye bekledim, durdum. Fakat sonra elime geçmeyeceğini anlayarak ümidimi kestim.



Ut küşüm etmek : Birisini rahatsız etmemek için saygılı ve sıkılgan olmak.



Üstüne gök gürlememiş : Hiçbir şeyi umur etmez, kaygısız.



Vara varası, dura durası : Nihayet eninde sonunda.



Ver yiyeyim, ört yatayım, bekle canım çıkmasın : Kendisi çalışmayan, başkasının kendisi için çalışmasını ve hizmet etmesini bekleyen tembel, yerinden kımıldamaz, işe yaramaz kimseleri anlatmak için kullanılır.



Yağan yağmur sene yele yetmez : Mart ayına mahsus sözlerden. Çok rüzgar olduğundan yağan yağmuru savurur, kurutur anlamında.



Yağmur yağsa yaş değmez, dolu (döğüş) olsa tas değmez : Her türlü tehlike ve kazadan emin durumda.



Yavan tarhana : Sevimsiz, biçimsiz, tatsız kişi.



Yedik içtik, yüzden düştük : Başkasının evinde yiyip içtikten sonra kalkıp gidenlerin şaka olarak söyledikleri bir söz.



Yeldim yeldim yele verdim, emeklerimi sele verdim : Uğraştım çabaladım, bütün emeklerim boşa gitti.



Yılanı sen tuttun, gözüne ben bakayım : İşin tehlikesine sen atıl, faydasını ben göreyim.



Yüreği kalak kalak yağ bağlamak : İçine katmerli neşeler dolmak, büyük bir iç ferahlığı duymak.



Yüzüne gül suyu : Affedersiniz iğrendirici bir şey söylüyorum. (Dinleyenin yüzüne gülsuyu ve kolonya serpen bir nezaket anlatımıdır.)



Zabın alıcısı : Hep aciz ve zavallı kimseleri hırpalayan.



Zembil zümbül demeden bağı kesip kurtulmak : İkide birde küçük meselelerle rahatsız olmaktansa işi temelinden yoluna koymak.



Zubbu zeytin meydanda kalmak : Ortada tek başına kendisi kalmak, etrafında hiç kimse kalmamak.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

şehitler kervanı sözleri

28. Az Kaldı Zafere Rahmet yelleri esti kurak çöllerde Göz yaşı sevince dönüştü gözlerde Tek hükümran Allah’tır pak gönüllerde İslamın gür sedası yükseldi yine Zafere zafere az kaldı zafere Alinin kılıcı Hüseyinin elinde Savaşır meydanlarda az kaldı zafere Bahardır tomurcuk verdi bütün ağaçlar Lalelerle doldu tarlalar ve topraklar Kolları sıvamış korkmadan çalışanlar Ekilen biçilir bir hasat vaktinde Zafere zafere az kaldı zafere Alinin kılıcı Hüseynin elinde Savaşır meydanlarda az kaldı zafere Bugünkü meşakket yarın rahatlıktır Bugünkü esaret yarın azatlıktır Güneş ülkesinden biz gün ısmarladık Zülmün sonu İslamdır elbet yine Zafere zafere az kaldı zafere Ali’nin kılıcı Hüseyn’in elinde Savaşır meydanlarda az kaldı zafere Doğurdu umutlar evliyanın duası Mevlananın seması ve Yunusun aşkı Alinin kılıcı Hüseynin elinde Savaşır meydanlarda zafere az kaldı (Ş.K. 3/1) 29. Tarihe Kaydedildi Damarlarımızda gezen kanınız Gönüllere kazıldı adlarınız İslam için feda olan canınız Tarihe kayd edil

inönü caddesi iran pazarı

İRAN PAZARI SOKAGI

sehit molla şükrü muhittin

Bahar geldi Suruça açtı kandan gülleri Gecenin karanlığına ışık tuttu kanları Yola çıktı Suruçtan Şehidlerin kervanı Molla Şükrü, Muhyeddin davanın kurbanları İki yaprak döküldü iki damla kan düştü Kurumuş yapraklara bahar geldi can düştü Gecenin karanlığını yırttı kurşun sesleri Molla Şükrü, Muhyiddin bir yana cihan düştü. Suruç topraklarında kan düşünce gül açtı Dökülen her damla kan karanlığa nur saçtı Yola çıktı Suruçtan şehidlerin kervanı Molla Şükrü, Muhyiddin şehadete ulaştı. Bu yol yiğitler yolu geri kalsın ahmaklar Sanmasınlar ki saklar onları karanlıklar Öyle bir gün doğdu ki Suruç ufuklarında Molla Şükrü, Muhyiddin meydan okur korkaklara. Bu kanlı katilleri kanlarımız boğacak Hizbullahi dünyadan zalimleri kovacak Mazlum uyandı Suruçda eman yoktur zalime Molla Şükrü, Muhyiddin kanınız alınacak                                            ŞEHİDLERE SELAM OLSUN GÜNEYDOĞUDA MÜRTED ÖRGÜT(PKK) , TAĞUT VE MÜNAFIKLARIN ELLERİYLE ŞEHİD OLAN TÜM KARDEŞLERİMİZE SELAM OLSUN, TÜM